Çevre vizyon planı nedir, neden önemlidir?
Çevre Vizyon Planı, toprağın, suyun, havanın, canlıların ve insanların bir arada, uyum içinde yaşayabileceği bir geleceği planlamak; doğayı koruyarak yeniden başlamak için bir yol haritasıdır. Bağımsız sivil inisiyatifler tarafından hazırlanan bu kılavuz, doğanın hakları ile insanın ihtiyaçlarını birleştirerek; doğal kaynakları korurken sağlıklı yerleşimler kurmamıza, felaketlere karşı daha dirençli toplumlar oluşturmamıza yardımcı olacak hedefler, politikalar ve projeler önermektedir. Nasıl ki Asi Nehri yaşayan bir varlıksa, Çevre Vizyon Planı da yaşayan bir belgedir.

Çevre Vizyon Planı’nın Çevre Düzen Planı’ndan farkı nedir?
Çevre Vizyon Planı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından mevzuat gereği hazırlanan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planları’ndan farklı olarak, bir teknik ve imar odaklı planın ötesinde stratejik, katılımcı ve bütüncül bir yaklaşımla hazırlanmıştır. Bu plan yaşayan bir belge olarak sivil bir bakış açısını esas alır. “Hangi bölgeler korunmalı? Yapılaşma nerelerde olmalı veya olmamalı?” gibi temel sorular üzerinden şekillenen plan; doğayla uyumlu yaşam biçimlerini, ekosistemleri, sosyal adaleti ve afet direncini birlikte düşünür.
Asi Nehri Havzası, Samandağ kıyıları ve deprem bölgesinde doğayı koruyarak afetlere dayanıklı bir gelecek inşa etme amacıyla bir sivil girişim oluşturulmuştur. Antakya Çevre Koruma Derneği öncülüğünde; Dünya Mirası Adalar Ekoloji ve Kültür Derneği ve ASIST (Asi – İstanbul Sivil Toplum İnisiyatifi) ortaklığında hayata geçirilen bu girişim, şu kurumlar tarafından desteklenmiştir: Turquoise Coast Environment Fund–Turkey, Conservation Collective, Turkish Philanthropy Funds, Turkey Mozaik Foundation ve Sivil Toplum için Destek Vakfı.
Çalışma Beş Başlık Altında Gerçekleştirilmiştir:
1. Taş Ocakları
Sadece inşaat faaliyetleri değil, bu inşaatlara hammadde sağlayan taş ocakları da bölgeyi ciddi şekilde olumsuz etkilemektedir. Deprem öncesi sayısı 22 olan taş ocağı, kısa sürede 150’yi aşmıştır. Patlatma yöntemiyle çalışan bu ocaklar, doğal dengeyi, su yollarını ve mağara sistemlerini bozmakta; yoğun toz salınımı ise bölgede solunum yolu hastalıklarında artışa neden olmaktadır. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçlerinin yetersiz uygulanması bu faaliyetlerin denetlenmesini zorlaştırmaktadır. Bu nedenle:
● Taş ocakları, su kaynakları, tarım alanları ve yerleşimlerden uzaklaştırılmalı,
● Kümülatif etkiler dikkate alınarak mevzuatta düzenlemeler yapılmalı,
● Bağımsız denetim mekanizmaları oluşturulmalı,
● Yeşil tampon bölgeler planlamaya entegre edilmeli,
● Ve kamuoyu farkındalık çalışmaları ile bilinçlendirilmelidir.
2. Asi Nehri
Asi Nehri, tarih boyunca bölgenin ekolojik ve ekonomik yaşamının temel kaynağı olmuştur. Ancak bugün, aşırı su kullanımı, yeraltı su seviyelerinin düşmesi ve artan kirlilik nedeniyle ciddi bir tehdit altındadır. Sanayi ve tarım atıkları, evsel kirlilik ve madencilik faaliyetleri sonucu; ağır metaller, pestisitler ve diğer zararlı maddeler hem sucul ekosisteme hem de insan sağlığına zarar vermektedir. Nehrin sürdürülebilir yönetimi için:
● Kirlilik kaynakları belirlenmeli,
● Su kalitesi düzenli olarak izlenmeli,
● Arıtma kapasitesi artırılmalı,
● Doğa temelli çözümlerle ekolojik denge sağlanmalı,
● Ve Asi Nehri, Antakya’nın yeşil kalbi olarak bir şehir parkı niteliğinde restore edilmelidir.
3. Tarım Arazileri ve Zeytinlik Alanlar
Tarım alanlarının imara açılması, zeytinliklerin tahribi ve geleneksel üretimin kaybı; bölgenin gıda güvenliğini, ekolojik dengesini ve biyoçeşitliliğini tehdit etmektedir. Yanlış yer seçimi nedeniyle verimli tarım toprakları ve zeytinlikler, inşaat baskısı altında kalmıştır. Bu durum hem tarımsal üretimi hem de doğal yaşamı riske atmaktadır. Çözüm olarak:
● Mevcut yasalar ve çevre düzen planları etkin biçimde uygulanmalı,
● Tarım dışı kullanımlara karşı denetimler artırılmalı,
● Ekolojik tarım ve küçük üreticiler desteklenmeli,
● Yerel tohum, doğal gübre ve sosyal güvence mekanizmaları sağlanmalı,
● Gençlerin tarıma katılımı eğitim, hibe ve uygulamalı projelerle teşvik edilmeli,
● Kooperatifleşme ile pazara erişim kolaylaştırılmalı ve kırsal kalkınma desteklenmelidir.
4. Milleyha Sulak Alanı
Bölgedeki sulak alanlar, kıtalararası kuş göç yolları üzerinde kritik durak noktalarıdır. Milleyha, taşkınları yavaşlatan, suyu süzen ve binlerce canlıya yaşam sağlayan bir doğal vaha niteliğindedir. Ancak insan baskısı ve özellikle deprem sonrası moloz dökümleri, alanı ciddi şekilde tehdit etmektedir.
Koruma için:
● Kapsamlı bir yönetim planı hazırlanmalı,
● Biyoçeşitlilik ve su kalitesi en az bir yıl süreyle bilimsel olarak izlenmeli,
● Finansal destek mekanizmaları geliştirilerek koruma çalışmaları sürdürülebilir hale getirilmelidir.
Kaçak avcılık ve insan baskısı azaltılmalı;
● Farkındalık programları,
● Gönüllü koruma girişimleri,
● Doğa tabanlı eğitimler ve
● Ekoturizm faaliyetleri ile bölgenin biyolojik zenginliği korunmalı ve tanıtılmalıdır.
5. Samandağ Sahil Şeridi
Akdeniz’in en uzun doğal plajlarından biri olan Samandağ kıyıları, nesli tehlike altında olan Chelonia mydas deniz kaplumbağalarının yuvalama alanıdır. Aynı zamanda korunması gereken kum zambaklarının yaşam alanı ve yerel halk için de değerli bir doğal mekândır.
Ancak kıyı kenar çizgisinin ihlali, kontrolsüz yapılaşma ve habitat tahribatı, bu eşsiz ekosistemi her geçen gün geri dönüşsüz şekilde değiştirmektedir.
Alınması gereken önlemler:
● Kıyı alanı Deniz Koruma Alanı ilan edilmeli,
● Yeni yapılaşmalar durdurulmalı, mevcut yapılarla ilgili rehabilitasyon çalışmaları yapılmalı,
● Doğal habitatlar onarılmalı ve ekolojik koridorlarla birbirine bağlanmalı,
● İklim değişikliğine uyumlu yönetim planları geliştirilmelidir.
Tüm bu süreçlerde yerel halkın bilgi ve deneyimi sürece entegre edilmeli; ortak yönetim mekanizmaları oluşturulmalı ve doğa koruma kültürü desteklenmelidir.